Slm; çocukluğumda her sabah davudi bir Ezan sesiyle uyanırdık...
Camiimiz, Osmanlı caddesinden Meterise giderken, Sığırpazarı sokağına dönen köşede çok uzun olmasada, köşeli minaresiyle, bende varım dercesine bütün Heybetiyle, İhtişamıyla, Vakurla dururdu. Camiimiz; Amcanın Hüseyna dediğimiz komşumuzla toltola komşuydu.
Önünde kemerli, taş eşikli kocamaan bir kapısı vardı. Yola doğru köşede 1 metre en ve boyda kayamız vardı. Cami yapılırken kaldırılamamış köşede öylece kalmıştı. O kayayı paylaşamazdık, 3...5 kız üstüne çıkar otururduk; yamrı yumru olduğu için kayar düşerdik. Kalkar tekrar çıkar, tekrar otururduk, çocukluk işte...
Kayanın olduğu köşede duvarla birlikte, Camiinin kare şeklinde Minaresi vardı.
Elektrik olmadığı zaman Haceli hocamız (belkide ismi Hacı Ali idi) biz böyle bilirdik.
Minarenin merdivenine çıkar, Ezan okurdu. Sonradan takılan resimdeki 4 hoparlör minaremizde çok eğreti dursada Laleler gibi görünsede, teknoloji açısından elimiz makumdu.
Yan duvarı tarihi kitabeli Çeşmenin bitimine kadar devam iderdi. Duvarın içinde çok uzun kavaklar vardı. Sonbahar'da kavaklardan tüf dediğimiz beyaz toz her tarafı kaplardı, kavakların yanında Şadırvan, önünde birgün hepimizin kendi boyunca uzanıp, teşrif edeceği "MUSALLA" taşımız vardı.
Karşısında hep kapalı duran bir odada, kazan, ibrik, nalın ve son yolculuğumuzda eller üzerinde taşınacağımız, "SAL" (Corona yüzünden o da hayal oldu) büyük ve küçük ikişer adet Yeşil "TABUT" bulunurdu...
Cami kapısından avluya biraz ilerdeki ana kapıdan da içeri girilirdi. Sessizlik, Sükûnet ve Mistik bir havayla huzur dolardı içimize.
İçinde karşıda "MİHRAP,"
Solunda "KÜRSÜ,"
Sağındaysa "MİNBER" bulunurdu.
Camiimizle tanışmam 5 veya 6 yaşlarımda olmuştu, her ikindi kız ve erkek çocuklar camiiye doluşurduk.
Şinciki gibi "Sübyan Mektebimi" vardı, ilk mektebim Camiimdi...
Gitmeden önce annem abdest aldırır, başımada beyaz tülbent bağlardı, birde tembihlerdi.
Otururken "EDEP"li otur, yayılma, Poponu ayaklarının üstüne koy, sakın Pırtt yapma, Abdestin kaçar, Hem çoookkk ayıp hemde çokkk günah orası Allah'ın evi dirdi...
Haceli hocamız bizleri, az ötede de Müezzin abi de erkek çocuklarını okuturdu. Süphaneke'den başlardık, Süphaneke çok kolay neki, Ettehiyyatü ömrümü yedi ömrümü 5 yaşımda dilim döndüğünce okumaya çalışırdım. Yeni sureye geçince dünyalar bizim olurdu.
Okumamız bitince dışarıya "Çil tavuk cücüğü" gibi kaçışırdık, kolay mı dışarıda bizi oyun bekliyor.
Caminin önünde çok geniş bir boşluk alan vardı. Bütün kızlar toplanır ip atlardık, kıpkırmızı olur, kan ter içinde, nefes nefese kalırdık. Bazende kızlı, erkekli Dalya, Mutturu keman çalıyor, Yakan top, Söbelemeç oynardık.
Erkek çocuklarda bizden fırsat bulursa cam bilyeleri olurdu; bilyeleri ile misket, futbol filan oynarlardı.
Eylül ayı gelip, okullar açılınca Camii sefamiz biter, Okul cefamız başlardı. Haziran'da okullar tatil olunca cami sefamız tekrar başlardı. İlkokula geçince biraz büyüdüm ve sürelerde ezberlendiya, Elif cüzüne geçirilirdim, Elif, ba biterdi, Kuran-kerime geçilir geçilmez okullar açılırdı.
Hiç bir zaman "HATİM" indiremedim, içimde ukde kalmıştır niye biliyormusunuz,
HATİM indiren (Kuran'Kerimi okuyup, bitirmek) çocukların ailesi Haceli hocamızı birgün akşam yemeğine davet ederdi, birkaç aile büyüğüde bulunurdu. Hatim duası evde alınırdı.
Babası ise hediyesini hazır ederdi, saat erkek çocuğa, çeyrekte kız çocuğuna takılırdı. Babalarda bir gurur bizim çocuk hatim indirdi, diyerek iki koltukta iki karpuz misali gezerlerdi.
O zaman bir çeyreğim bile olmadı gariban babacığım karpuz misali gezemedi ama 35 yaşından sonra Kuran-ı Kerim öğrendim Rahmetli baba'mın, Dursun hala'mın ve Aişe babannemin ruhlarınada hersene hatim yolladım. Rabbim kabul etsin... Neyse...
Ramazan ayı gelmeden Annelerimizin bir görevi vardı, Müezzin abi cami temizliği için duyuru yapardı; eline kovayı, bezi, süpürgeyi, fırçayı alan camii'nin yolunu tutardı.
Çünkü camii temizlemek çok "SEVAP'tı". Camlar silinir, halılar kaldırılır, silkelenir, çok kirli halılar evlerde yıkanmak üzere bölüşülür, şimdiki gibi Halı Yıkama Şirketlerimi vardı.
Camii'miz dış kapı işşiğine kadar yıhanır, pahlanır "GÜMÜŞ" gibi olur.
Mübarek Ramazan ayına hazır ve nazır olurdu....
Uzun sözün kısası "TAVUKÇU CAMİİMİZ" bizim, Sübyan Mektebimiz, Anaokulumuz, Evimiz, Herşeyimizdi....
Kasaba da Eyüp Sultan Cami, Merkez Cami (Camii Kebir), Afet evleri Cami ve Mesut Efendi Cami ile dört adet' te küçük mescit bulunmaktadır.
Camii Kebir 1215’de yapılmıştır. Daha önceden Hali Paşa denilen küçük bir mescit idi. Damat İbrahim Paşa’nın Nevşehir’i imarı sırasında Cami bugünkü haline kavuşmuştur. Camii yaptıran bugün Ağalar Sülalesi olarak bilinen Başer ailesinin büyük dedeleri Osman Ağa’dır Osman Ağa Damat İbrahim Paşa’nın Kethüdasıdır. Ekrem Başer’in anlattığına göre 1720’lerde Osman Ağa henüz sadece bir köy olan Nevşehir’i imar etmek üzere İstanbul’dan görevlendirilir. Yanında da 2 katır, 2 Macar usta, 10 tane diğer usta, 30 tane çalışan ve develere yüklenmiş inşaat için gerekli malzemeler vardır. Kervan Nevşehir’e gelmeden İbrahim Paşa’nın öldürüldüğü haberi gelir. Fakat Osman Ağa aldığı görevi bırakmaz ve yerine getirir.
Halil Paşa Camii İnşaatı, sert ve sarı taştan yapılmış olup iki kubbe üzerine oturtulmuştur. 35 m. Yüksekliğinde bir minaresi vardır. İç sıvanın üzerine yeni bir fenni sıva yapıldığından tarihi ve estetik değeri kısmen kaybolmuştur.
Osman Ağa, Büyük Camii ve 8 çeşmeyi yaptırır ve üzerine çeşitli kitabeler yazdırır. Çeşmeler Ağalar sülalesince vakıf olarak işletilir.
Kasabanın İsaoğlu, Bayana, Hasan Efendi ve Bilaloğlu mescitlerinde de bakımsızlık yüzünden sıvalar harabolmuş, günümüzde de şartlara göre yeniden tamir edilmiştir.
Büyük Camii diye adlandırılan Halil Paşa (bazı kaynaklara göre Halil Beşe) Camii’nde harem kahyası Hacı Osman Ağa ve ailesi Hatice hanım için dışarı çıkmamak üzere vakfettiği iki Kuran Kursu mevcut olup, bu vakfiyeyi kendi el yazısı ile kuranların üzerine yazmıştır. Bunlardan başka H.1294 Hasanoğlu İsmail Ağa’ın vakfettiği Kur’an’ın sonunda el yazısı vakıfname de “Kariye-i Enar” lafzına tesadüf ediyoruz.
Büyük Camiinin önünde bir şadırvan vardı Şadırvanın kitabesinde;
“Bu şadırvan yakıştı buraya. Oturup abdest alana bulsun ziya, cümlemiz eshabı hayrata edelim dua. El hac Mehmet Tevfik Hicri 1215.” yazardı.
“İbrahim Paşa Ürgüp’ün kazasına bağlı Nar köyünde bulunan Halil Beşe mescidinin bir hatip ile imamına günde dörder, müezzinine üç, kayyum,
devirhan ve hademesine de günde iki akçe tahsis ettiğini görüyoruz.” (Kaynak : M. Münir Aktepe “Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’ya Aid İki Vakfiye” İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi Cild: XI Eylül 1960, ss - 149-160.)
Hacı Osman Ağa’nın İsmail Ağa’da 85 yıl önce vakfettiği Kur’an’da “Kariye-i Enar” yazılı olması dikkati çekmektedir. “Su Yolları Vasiyetnamesi” ve birçok ilamlarda “Enar” kelimesine rastlanması buranın eski adının “Enar” olduğu hükmünü kuvvetlendirmektedir.
İsaoğlu Camiini, Ese isminde bir şahıs yaptırmış. Bayana Camiini ise bir kadının yaptırdığı bilinmektedir.
Bayana Camiindeki kitabede şunlar yazılıdır;
Ne güzel yaptırmış bu ibadethaneyi
Mevla içinden eksik etmesin ulemayı.
Enderunu Humayundan Babüssade Ağalarından Silsileci Hazinedar Başı Hasan Ağa’nın Hayratıdır.
Afat Camii
Ahmet SOLAK 14.04.2022 Nar Kasabası Fotoğrafları
Aşağı Mahalle Eseoğlu (İsaoğlu) Camii
İsmail SOLMAZ 25.04.2022 Nar Kasabası Fotoğraflar
ZEYNEP HATUN CAMİİ (AŞAĞI MAHALLE)
Nar Kasabası Camii Kebir
Ahmet SOLAK 14.04.2022 Nar Kasabası Fotoğrafları
HASAN EFENDİ CAMİİ (MANAVIN CAMİİ)
Nar Kasabası Camii Kebir
İsmail SOLMAZ 19.04.2022 Nar Kasabası Fotoğrafları
ORTA MAHALLE MESUT EFENDİ (MESCİT) CAMİ
Ahmet SOLAK 14.04.2022 Nar Kasabası Fotoğrafları
Nar Kasabası Camii Kebir
CAMİİ KEBİR
TAVUKÇU CAMİ
"TAVUKÇU CAMİİMİZ"
Slm; çocukluğumda her sabah davudi bir Ezan sesiyle uyanırdık...
Camiimiz, Osmanlı caddesinden Meterise giderken, Sığırpazarı sokağına dönen köşede çok uzun olmasada, köşeli minaresiyle, bende varım dercesine bütün Heybetiyle, İhtişamıyla, Vakurla dururdu. Camiimiz; Amcanın Hüseyna dediğimiz komşumuzla toltola komşuydu.
Önünde kemerli, taş eşikli kocamaan bir kapısı vardı. Yola doğru köşede 1 metre en ve boyda kayamız vardı. Cami yapılırken kaldırılamamış köşede öylece kalmıştı. O kayayı paylaşamazdık, 3...5 kız üstüne çıkar otururduk; yamrı yumru olduğu için kayar düşerdik. Kalkar tekrar çıkar, tekrar otururduk, çocukluk işte...
Kayanın olduğu köşede duvarla birlikte, Camiinin kare şeklinde Minaresi vardı.
Elektrik olmadığı zaman Haceli hocamız (belkide ismi Hacı Ali idi) biz böyle bilirdik.
Minarenin merdivenine çıkar, Ezan okurdu. Sonradan takılan resimdeki 4 hoparlör minaremizde çok eğreti dursada Laleler gibi görünsede, teknoloji açısından elimiz makumdu.
Yan duvarı tarihi kitabeli Çeşmenin bitimine kadar devam iderdi. Duvarın içinde çok uzun kavaklar vardı. Sonbahar'da kavaklardan tüf dediğimiz beyaz toz her tarafı kaplardı, kavakların yanında Şadırvan, önünde birgün hepimizin kendi boyunca uzanıp, teşrif edeceği "MUSALLA" taşımız vardı.
Karşısında hep kapalı duran bir odada, kazan, ibrik, nalın ve son yolculuğumuzda eller üzerinde taşınacağımız, "SAL" (Corona yüzünden o da hayal oldu) büyük ve küçük ikişer adet Yeşil "TABUT" bulunurdu...
Cami kapısından avluya biraz ilerdeki ana kapıdan da içeri girilirdi. Sessizlik, Sükûnet ve Mistik bir havayla huzur dolardı içimize.
İçinde karşıda "MİHRAP,"
Solunda "KÜRSÜ,"
Sağındaysa "MİNBER" bulunurdu.
Camiimizle tanışmam 5 veya 6 yaşlarımda olmuştu, her ikindi kız ve erkek çocuklar camiiye doluşurduk.
Şinciki gibi "Sübyan Mektebimi" vardı, ilk mektebim Camiimdi...
Gitmeden önce annem abdest aldırır, başımada beyaz tülbent bağlardı, birde tembihlerdi.
Otururken "EDEP"li otur, yayılma, Poponu ayaklarının üstüne koy, sakın Pırtt yapma, Abdestin kaçar, Hem çoookkk ayıp hemde çokkk günah orası Allah'ın evi dirdi...
Haceli hocamız bizleri, az ötede de Müezzin abi de erkek çocuklarını okuturdu. Süphaneke'den başlardık, Süphaneke çok kolay neki, Ettehiyyatü ömrümü yedi ömrümü 5 yaşımda dilim döndüğünce okumaya çalışırdım. Yeni sureye geçince dünyalar bizim olurdu.
Okumamız bitince dışarıya "Çil tavuk cücüğü" gibi kaçışırdık, kolay mı dışarıda bizi oyun bekliyor.
Caminin önünde çok geniş bir boşluk alan vardı. Bütün kızlar toplanır ip atlardık, kıpkırmızı olur, kan ter içinde, nefes nefese kalırdık. Bazende kızlı, erkekli Dalya, Mutturu keman çalıyor, Yakan top, Söbelemeç oynardık.
Erkek çocuklarda bizden fırsat bulursa cam bilyeleri olurdu; bilyeleri ile misket, futbol filan oynarlardı.
Eylül ayı gelip, okullar açılınca Camii sefamiz biter, Okul cefamız başlardı. Haziran'da okullar tatil olunca cami sefamız tekrar başlardı. İlkokula geçince biraz büyüdüm ve sürelerde ezberlendiya, Elif cüzüne geçirilirdim, Elif, ba biterdi, Kuran-kerime geçilir geçilmez okullar açılırdı.
Hiç bir zaman "HATİM" indiremedim, içimde ukde kalmıştır niye biliyormusunuz,
HATİM indiren (Kuran'Kerimi okuyup, bitirmek) çocukların ailesi Haceli hocamızı birgün akşam yemeğine davet ederdi, birkaç aile büyüğüde bulunurdu. Hatim duası evde alınırdı.
Babası ise hediyesini hazır ederdi, saat erkek çocuğa, çeyrekte kız çocuğuna takılırdı. Babalarda bir gurur bizim çocuk hatim indirdi, diyerek iki koltukta iki karpuz misali gezerlerdi.
O zaman bir çeyreğim bile olmadı gariban babacığım karpuz misali gezemedi ama 35 yaşından sonra Kuran-ı Kerim öğrendim Rahmetli baba'mın, Dursun hala'mın ve Aişe babannemin ruhlarınada hersene hatim yolladım. Rabbim kabul etsin... Neyse...
Ramazan ayı gelmeden Annelerimizin bir görevi vardı, Müezzin abi cami temizliği için duyuru yapardı; eline kovayı, bezi, süpürgeyi, fırçayı alan camii'nin yolunu tutardı.
Çünkü camii temizlemek çok "SEVAP'tı". Camlar silinir, halılar kaldırılır, silkelenir, çok kirli halılar evlerde yıkanmak üzere bölüşülür, şimdiki gibi Halı Yıkama Şirketlerimi vardı.
Camii'miz dış kapı işşiğine kadar yıhanır, pahlanır "GÜMÜŞ" gibi olur.
Mübarek Ramazan ayına hazır ve nazır olurdu....
Uzun sözün kısası "TAVUKÇU CAMİİMİZ" bizim, Sübyan Mektebimiz, Anaokulumuz, Evimiz, Herşeyimizdi....
Sağlıklı, Sıhhatli Günler Dileklerimle..
Yasemin Tutuş
12.12.2020
12.01.2024 NEV-NAR
CAMİLER- MESCİTLER:
Kasaba da Eyüp Sultan Cami, Merkez Cami (Camii Kebir), Afet evleri Cami ve Mesut Efendi Cami ile dört adet' te küçük mescit bulunmaktadır.
Camii Kebir 1215’de yapılmıştır. Daha önceden Hali Paşa denilen küçük bir mescit idi. Damat İbrahim Paşa’nın Nevşehir’i imarı sırasında Cami bugünkü haline kavuşmuştur. Camii yaptıran bugün Ağalar Sülalesi olarak bilinen Başer ailesinin büyük dedeleri Osman Ağa’dır Osman Ağa Damat İbrahim Paşa’nın Kethüdasıdır. Ekrem Başer’in anlattığına göre 1720’lerde Osman Ağa henüz sadece bir köy olan Nevşehir’i imar etmek üzere İstanbul’dan görevlendirilir. Yanında da 2 katır, 2 Macar usta, 10 tane diğer usta, 30 tane çalışan ve develere yüklenmiş inşaat için gerekli malzemeler vardır. Kervan Nevşehir’e gelmeden İbrahim Paşa’nın öldürüldüğü haberi gelir. Fakat Osman Ağa aldığı görevi bırakmaz ve yerine getirir.
Halil Paşa Camii İnşaatı, sert ve sarı taştan yapılmış olup iki kubbe üzerine oturtulmuştur. 35 m. Yüksekliğinde bir minaresi vardır. İç sıvanın üzerine yeni bir fenni sıva yapıldığından tarihi ve estetik değeri kısmen kaybolmuştur.
Osman Ağa, Büyük Camii ve 8 çeşmeyi yaptırır ve üzerine çeşitli kitabeler yazdırır. Çeşmeler Ağalar sülalesince vakıf olarak işletilir.
Kasabanın İsaoğlu, Bayana, Hasan Efendi ve Bilaloğlu mescitlerinde de bakımsızlık yüzünden sıvalar harabolmuş, günümüzde de şartlara göre yeniden tamir edilmiştir.
Büyük Camii diye adlandırılan Halil Paşa (bazı kaynaklara göre Halil Beşe) Camii’nde harem kahyası Hacı Osman Ağa ve ailesi Hatice hanım için dışarı çıkmamak üzere vakfettiği iki Kuran Kursu mevcut olup, bu vakfiyeyi kendi el yazısı ile kuranların üzerine yazmıştır. Bunlardan başka H.1294 Hasanoğlu İsmail Ağa’ın vakfettiği Kur’an’ın sonunda el yazısı vakıfname de “Kariye-i Enar” lafzına tesadüf ediyoruz.
Büyük Camiinin önünde bir şadırvan vardı Şadırvanın kitabesinde;
“Bu şadırvan yakıştı buraya. Oturup abdest alana bulsun ziya, cümlemiz eshabı hayrata edelim dua. El hac Mehmet Tevfik Hicri 1215.” yazardı.
“İbrahim Paşa Ürgüp’ün kazasına bağlı Nar köyünde bulunan Halil Beşe mescidinin bir hatip ile imamına günde dörder, müezzinine üç, kayyum,
devirhan ve hademesine de günde iki akçe tahsis ettiğini görüyoruz.” (Kaynak : M. Münir Aktepe “Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’ya Aid İki Vakfiye” İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi Cild: XI Eylül 1960, ss - 149-160.)
Hacı Osman Ağa’nın İsmail Ağa’da 85 yıl önce vakfettiği Kur’an’da “Kariye-i Enar” yazılı olması dikkati çekmektedir. “Su Yolları Vasiyetnamesi” ve birçok ilamlarda “Enar” kelimesine rastlanması buranın eski adının “Enar” olduğu hükmünü kuvvetlendirmektedir.
İsaoğlu Camiini, Ese isminde bir şahıs yaptırmış. Bayana Camiini ise bir kadının yaptırdığı bilinmektedir.
Bayana Camiindeki kitabede şunlar yazılıdır;
Ne güzel yaptırmış bu ibadethaneyi
Mevla içinden eksik etmesin ulemayı.
Enderunu Humayundan Babüssade Ağalarından Silsileci Hazinedar Başı Hasan Ağa’nın Hayratıdır.
https://www.nar.bel.tr/tr/content/camilerimiz_208