Selâm; yine yeniden sizlerleyim. Bugünün 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olması nedeniyle daha önce yazıp "Nevşehir Kent Belleği" grubunda paylaştığım bir yazımı "NEV-NAR" grubumuzda yeniden paylaşmak istedim.
Nidenmi çünkü yüreğimi kaplayan o heyecanı, o duyguyu ve her milli bayramlarımızda şahlanan manevi duygularımı, hislerimi sizlerede yansıtmak istedim...
Zabah zabah içim kıpır kıpır bir an zihnimde beliren anılar, iyisiyle, zorluğuyla yaşanmışlıklar tabiki yine çocukluğumdaki Nevşeer anılarım.
Hep güccüklüğümde diye başlarım ya yazılarıma; bu seferde 23 nisan çocuk bayramımızı ve bendeki yaşanmışlıkları yazıvireyim didim, didimde yine Rahmana sığındım, Rabbime tevekkül ettim, aldım kâadı, kalemi çıktım yola. Yarabbii didim; niyet hayr, inşaallah akıbetide hayr olsun didim. Besmelemi çekip başladım yazmaya...
23 nisan bayramı geleceği zaman günler öncesinden bir hazırlık, bir sorumluluk, bir heyecan ve telaşe başlardı. Şimdi varmı bilmiyorum ama her hafta 3 güne bir; "Çin İşkencesi" gibi şiir ezberlerdik. Bazen öyle alakasız şiirler ezberlerdik ki; amaç hafıza açmakmı, o gücücük beyinleri yormakmı hala çözebilmiş değilim..
Bayram, seyran dimez, ağaç, orman dimez dere tepe gezerdik.
"Orda çok uzaklarda bir köy vardı."
"Görmesekte, gitmesekte o köy bizim köyümüzdü.
"Ilgaz Anadolunun sen yüce bir dağısın" diye bilmem nirdeki bir dağı bağıra çığıra okurduk.
"Dallar ağaca,
"Ağaçlar yaprağa,
"Yapraklar ormana dönüşür,
"Orman ne güzel, ne güzel diye sevinçten dört köşe olurduk...
"Yerli malı yurdun malı,
"Herkes onu kullanmalı.. diir, çeşit çeşit çerezleri sınıfa götürür, arkadaşlarımızla yer bitirirdik... Niyseemm.
Gelelim bana o şiir okunacağı günler beni alırdı bi garın ağrısı. Okuldan gacış, okula gitmeme imkanım varmı ki; elimiz mahkum illaki gidilecek. Her şiir zor gelirdi emme bayram şiirlerinde hiç gocunmazdım. Aklıma gelmişken yazıvireyim, sınıfta bilhassa Türkçe dersinde şiir ohunurken, tahtaya çıkan her çocuğun heyecanı, yüzünün alı al, moru mor oluşu ve hareketleri çok komikti. Otuz göz üzerinde bütün sınıf pür dikkat dinliyoh yoksa cetvel gıyıda, şıpıdık şıpıdık o cetveli yimehte var.
Ismi lazım diil bir arkadaşımız vardı, genelde şiiri ezberlemeden gelirdi, ona sıra gelinceye gadar okunan şiirlerden anladığı kadarıyle kem küm birşeyler söylemeye çalışır, birazınıda "Fikriye Kılınç" öğretmenim tamamlardı. Arkadaşımızın yüz ifadesi ise görülmeye değerdi. Kirpikler kıpır kıpır kıpraşır, kaş göz oynar, gözler tavanla yer arasında gider gelir, gider, gelirdi. Sankim şiirin tamamı sınıfın tavanına böyük harflerle yazılmış, tavandan kopya çekip okuyacah garibim...
Canım arkadaşımada buradan selâm olsunn..Niysemm
Beni bi garın ağrısı alır, şiir ezberlemek "Çin işkencesi" dimistimya; hergün bir kıta ezberlemeye çalışırdım. Sokaktan fırsat bulupta kim ezberliyeceh. Bizler yaz kış dimez, sokaktan içeri girmezdih. Ben bile o yorgunlukla eve gelip, ağşam yiimaani yiyip, çıtır çıtır yanan külüstür sac sobamızın ıscağınıda yiyince ceciklerim gevşer, bi köşeye dımışır kalırdım. Bizim iki somyamız vardı, gündüz üstünde oturlanır, ağşam olunca anam çarşaf serer birinde abim, öbürkinde ben yatardım.
Canım anam kırkından soona coşup, padişahın solu çok gıymatlı oğlunu doğurup oda evin şirinlik muskası olunca ben garibanımın yatacak bi somyası vardı, oda elinden alındı yer yatağı neyime yetmezdi az öteye kötelendim. Niyseem.. Canım anam yüklüğün önüne yer yatağını sirerdi, yün yatak, yün yurgan ıscacık içine girdim mi, günün yorgunluğu ile uyur kalırdım. Benki taa o zamandan mütevazı, herşeye kanaat eder, ırazı gelirmişim.
Nirde kalmıştık; 23 Nisana yakın hepiciğimize şiir ödevi verilirdi, illaki ezberlenecek, hadi ezberledih diyelim, bide seçilmek var emme acıtasyon yapıp bağırarak, ağlayarak okuyanlar veya tiyatral okuyanlar seçilir, biz yine havamızı alır, onlar bayramda kürsüde okur, bi hava bi hava gezinip dururlardı..
Biz ise ezik ezik bahınıp dururduh...
Cumhuriyet ilkokulunda okuduğum için günler öncesinden "Trompet" çalışmaları başlardı. Bizim okulun bide folklor ekibi vardı. Bizler yerli halkız bizi kim seçecek, kalbur üstü memur, amir, müdür çocukları dururkene, nidense hep onlar seçilir, bizler nefer olarak yürüyüşte arka sıralarda yer alırdık. Hepiciğimizi "Sebilhane Bardağı" gibi aynı hizaya dizerler, günlerce bahçede o trompet takımının arkasında bahçeyi dört dönerdik...
( Sağ ortadaki resim)
23 Nisana bir kaç gün kala sınıf süslemeside yapardıh, bah o çoh gözel olurdu.
Grapon kâatlarını minicik ellerimizle katlar, uzun uzun şeritler yapardıh, öğretmenimizde biz fener dirdih katlı olurdu, açılınca top böyüklüğünde şekilli, kat kat objeleri asardı, camlara da kağıt bayraklar yapıştırınca bizim sınıfı bırah, bütün okul içerden ve dışardan gelin odası gibin süslü olurdu.
Gelgelim bizim eve; şinciki gibi yedek önlük nirde anam ben ilkokula yazılınca önlüklük kumaş almış ölçüp, biçip bana önlük dikmiş. Hani bizde bi adet vardır, böyük olsun, geniş olsun seneyede giyer misali. Benim önlüğünde mâşaallahı vardı. Bikelem kollarımı 2..3 kere çemirlerdim, boyu ise nirdeyse yirden bir karış yukarda idi. Bir hafta giyerdim, cumartesi yarım gün ders olurdu, okuldan gelince anam yur yıkar, pazartesiye hazır ederdi. Bu önlüğü 5 sene giydim ancak 5. Sınıfa gelince anca diz altına gelmişti önlüğün boyu, düşünün gariii..
Anacığım; bendeniz bayrama çıkacah diye önlüğümü birgün önceden alelacele yıkar, yanan sobamızın gıyısında gurutur, gülle gibi ağır demir ütümüz vardı, onunlada ütülerdi. Beyaz yakamız muhakkak kolalı olacah, gücük bir tasa az su, az un gibi toz kolayı guyar, cıvıkca karardı. Yakayı içine bandırıp üstüne tülbent koyup ütülerdi, yaka kalıp gibi olurdu, bazen boğazımı sürter acıtırdı. Sümerbank ayakkabımıda abim bi gözel boyar, bi cila çeker sobanın yanına guyardıki sabaha hazır olsun. İpçi Cavit'ten beyaz çorap, beyaz gurdelede alındımı değmeğin keyfime...
Eskiden Nevşeer'de 23 nisanlarda ya kar yağar, yada çok soğuk olurdu, Bayram sevinci günler önceden ruhumuza işlerdi. "23 Nisan Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramı" golaymı, içim kıpır kıpır olurdu. Bayram zabaa irkenden bi heyecanla galgardım. Anam okula hiç aç göndermezdi, himen gaavaltımı ettirirdi. Şinciki gibi 15 çeşit nevale nirdee, yımırtalı uscuk, çölmek pindiri varsa siyah zeytin yuukayla bal börek gibin giderdi.
Babam çayını sırf dem içerdi, anam bize çayı aşlardı, çay çaylıktan çıkar, sapsarı, dupduru, soğukcana "Çapanoğlunun abdest suyuna" dönerdi. Şincilerde "Paşa Çayı" diyorlar ya anca çocuk gandırmaca. Gardaşımda güccük anam onun çayına epmek doğrardı, içinede pindir öfelerdi, yal gibi bu şeyi ona yuttururdu, ben yiyemezdim, tiisinirdim...
Gaavaltı sonrası ütülü önlüğümü giyer, gazık gibi sert kolalı yakamı tahardım. Anam saçımı iki örük örerdi, ucunada nal gibi beyaz gürdele, cici çoraplarım, boyalı ayakkabılarımla benden fiyakalısı olmazdı.(ilk resim ok işaretli bendeniz)
"Dışarı kar, içeri dar" hesabı evden çıkacağım emme şinciki gibi çeşit çeşit kaban, mont nirdee..
Anamın ördüğü hırkayı üstüme giyer, bi sevinçle okuluma giderdim. Sabahın ayazında hepimiz okul merdivenlerinin önünde toplaşırdık.
"Çötlen altında kalmış güz bilikleri" gibin hem titreşir, hemide ısınalım diye birbirimize sokulur, dururduh.
Okulumuzun gocaman ev şeklinde bir maketi vardı, meğersem eski T.B.M.M binasının tıpkısının aynısı maketiymiş. Nidense her bayram arzı endam ederdi.
En önde Ayına, Yıldızına ve Al rengine gurban olduğum anlı şanlı Türk Bayrağımız, ardında okul flaması, Trompet takımımız, arkasında 4 erkek çocuğunun taşıdığı T.B.M.M maketimiz, arkasında "ZİYA KÖKSAL" öğretmenimiz peşinde biz güz bilikleri rahat, hazırol komutlarıyla yürüyüş moduna geçer, son bir kez okulun etrafını 1 kere daha döner, arka kapıdan, eski Vali Konağının önünden aşşa Dirikoç'ların evin önü ile eski Hökümet binasının arka arasından geçer, P.'nin önüne çıkardık. (Alt orta resim.)
Başımızda öğretmenlerimiz "Bir dirhem bi çekirdek" en gözel bayramlık takımlarıyla bize eşlik ederlerdi. Bizler uslu durmaz gıvır gıvır gıvraşırken kaş göz işaretleriyle bizleri hizaya sokmaya çalışırlardı.
Bayramlık didimde Rahmetli "Ziya Köksal" öğretmenimin resmini oğlu Zafer Beyden rica ettiğimde bir anekdot anlattı, çok duygulandım, sizlerede aktarmak istedim.
Ziya öğretmenim düğününde giydiği damatlık takım elbisesini tam 25 yıl milli bayramlarda giyip gururla, onurla törenlere katılmış. Artık yokluk mu, tutumlulukmu, eskinin deyimiyle olanla idare etmek mi adını siz koyun.
Rabbim "Ziya Köksal" öğretmenimede gani gani rahmet eylesin. (Sağ üst ve alt resim)
P. binasının önünde beklerken önlüğün üstüne hırkada giyemen, geçiş sırası gelene kadar "İmirin iti" gibi titreşir, dururduk.
Genelde Valinin kürsüsü yeni sinemanın karşısına kurulurdu, protokolde devlet böyüklerimiz olurdu. Biz uzaktan uzağa Valinin konuşmasını, günün anlam ve önemini anlatan yazı ve şiirleri duyar, hazırolda sıramızı beklerdih. Resmi geçit töreni belediyenin bando, mızıka takımıyla başlardı, ardından Nevşeer'imin zabah ayazıyla, soğuktan payımızı alan biz güçümenler;
"Mini mini birler,
"Sevimli ikiler,
"Zeki üçler,
"Yaramaz dörtler,
"Akıllı beşler..
"ZİYA KÖKSAL" öğretmenimizin önderliğinde yürüyüşe geçerdik. Benim heyecandan hep bacaklarım titrerdi, o coşku, o heyecan, o resmi geçit anlatılamaz, yaşanır. Bizler yaşadık; o milli duygular, o bayram coşkusu, o bayrak sevgisi bizleri bugün bile halâ duygulandırabiliyor.
Bugün bile nirde "İstiklâl Marşımızı" duysam hazıroldayım.
Nirde gönderde "Türk Bayrağımızı" görsem; o bayrakla birlikte benimde yüreğim dalgalanır.
Ne zaman 23 nisan gelse Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramımı ve çocukluğumu hatırlar, yine içim dolup dolup taşar, geçmişimi yaşar, duygularımla çağlayan olup taşarım.
GEÇMİŞTE YAŞANMIŞ SIRA DIŞI BİR MİLLİ BAYRAM KUTLAMASI
Milli bayramlarımızın kutlanışı hakkında bir şeyler yazmak elbette ki mümkündür. Ancak sayın Yasemin Tutuş hanım o kadar güzel anlatmış ki, üzerine bir şeyler söylemek gereksiz olur. Bununla beraber ben gençlik yıllarımda bizzat şahit olduğum hatta Lise Talebesi olarak içinde yer aldığım sıra dışı bir Milli bayram, Cumhuriyet bayramı kutlamasından bahsetmek istiyorum.
Nevşehir 1954 yılı Temmuz ayında İl olmuştu. Takriben 2 ay kadar sonrasında da Nevşehir Lisesi açılmış, Gecikmeli olarak tedrisata başlamıştı. İl oluşundan 3 ay kadar sonra, 29 Ekim de ilk Cumhuriyet bayramı kutlanacaktı. Bu bayram Nevşehir için ilk ve çok anlamlı olduğu, bu nedenle özel bir kutlama yapılacağı söylenmekteydi. Kutlamalar için özel bir komite kurulmuş çalışmalara hızla başlamıştı. Bu bayrama Toplumun tüm kesimleri, okullar, kurum ve kuruluşlar, Tüm esnaflar, İşçiler ve tüm Nevşehir Halkının katılacağı söyleniyordu. Resmi geçit için okullar başta olmak üzere hazırlanıyor, provalar yapılıyordu. Provalarda okulların sonunun Hasan baba türbesine, esnaf araçlarını araçlarının ise Geç çayına kadar uzadığı söylenmekteydi. Her zaman olduğu gibi Kutlama alanı, Eski Vilayet önündeki cadde idi. Bayram sabahı geçit alanı dışında kalan tüm alanlar, ev, işyeri çatıları görülmemiş, mahşeri bir kalabalık izleyici ile dolmuştu. İlk Valimiz, resmi zevatla birlikte bayramı kabul için yerlerini almıştı. Okulların önünde Nevşehir lisesi tek sınıfla, Nevşehir orta okulu ve ilk okullar resmi geçit başlamıştı. Okulların geçişi fevkalade idi. Geçit' i tamamlayan okullar 500 metre ilerde serbest bırakıldı. dolayısı ile bizlerde sonrakileri izleme imkanı bulabilmiştik. Sonra Nevşehir esnafının geçit' i başladı. Tüm meslek gurupları temsil edilmekteydi. O manzarayı görmek Yaşamak harikaydı. Her İş kolu, etraf kapakları açılmış Büyük araçlar üzerinde temsili olarak mesleklerini ifa ediyordu. O zaman en önemli iş kolu olan Leblebiciler yuvarlak fırınlarında leblebi kavuruyor Paket paket halka atıyorlardı. Şekerciler şeker yapıyor, terzi prova yapıyor, Demirciler kızgın ocaktan aldıkları demiri dövüyordu. Kasaplar, Manifaturacılar, Nakliyeciler, Ayakkabıcılar, Avcılar keklik ve tavşanları ile, Oto tamircileri( boyacı, kaportacı), Nalbantlar vs geçiyordu. Bu manzara görülmeye değerdi. halk coşmuş tu. Kutlamalar böylece günlerce devam etti. Birlik Beraberlik kutlanan nice bayramlar.
Mehmet TÜRKER - NAR KASABASI FOTOĞRAFLARI
=GELDİ 23 NİSAN,
=NEŞEYLE DOLUYOR İNSAN;
Selâm; yine yeniden sizlerleyim. Bugünün 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olması nedeniyle daha önce yazıp "Nevşehir Kent Belleği" grubunda paylaştığım bir yazımı "NEV-NAR" grubumuzda yeniden paylaşmak istedim.
Nidenmi çünkü yüreğimi kaplayan o heyecanı, o duyguyu ve her milli bayramlarımızda şahlanan manevi duygularımı, hislerimi sizlerede yansıtmak istedim...
Zabah zabah içim kıpır kıpır bir an zihnimde beliren anılar, iyisiyle, zorluğuyla yaşanmışlıklar tabiki yine çocukluğumdaki Nevşeer anılarım.
Hep güccüklüğümde diye başlarım ya yazılarıma; bu seferde 23 nisan çocuk bayramımızı ve bendeki yaşanmışlıkları yazıvireyim didim, didimde yine Rahmana sığındım, Rabbime tevekkül ettim, aldım kâadı, kalemi çıktım yola. Yarabbii didim; niyet hayr, inşaallah akıbetide hayr olsun didim. Besmelemi çekip başladım yazmaya...
23 nisan bayramı geleceği zaman günler öncesinden bir hazırlık, bir sorumluluk, bir heyecan ve telaşe başlardı. Şimdi varmı bilmiyorum ama her hafta 3 güne bir; "Çin İşkencesi" gibi şiir ezberlerdik. Bazen öyle alakasız şiirler ezberlerdik ki; amaç hafıza açmakmı, o gücücük beyinleri yormakmı hala çözebilmiş değilim..
Bayram, seyran dimez, ağaç, orman dimez dere tepe gezerdik.
"Orda çok uzaklarda bir köy vardı."
"Görmesekte, gitmesekte o köy bizim köyümüzdü.
"Ilgaz Anadolunun sen yüce bir dağısın" diye bilmem nirdeki bir dağı bağıra çığıra okurduk.
"Dallar ağaca,
"Ağaçlar yaprağa,
"Yapraklar ormana dönüşür,
"Orman ne güzel, ne güzel diye sevinçten dört köşe olurduk...
"Yerli malı yurdun malı,
"Herkes onu kullanmalı.. diir, çeşit çeşit çerezleri sınıfa götürür, arkadaşlarımızla yer bitirirdik... Niyseemm.
Gelelim bana o şiir okunacağı günler beni alırdı bi garın ağrısı. Okuldan gacış, okula gitmeme imkanım varmı ki; elimiz mahkum illaki gidilecek. Her şiir zor gelirdi emme bayram şiirlerinde hiç gocunmazdım. Aklıma gelmişken yazıvireyim, sınıfta bilhassa Türkçe dersinde şiir ohunurken, tahtaya çıkan her çocuğun heyecanı, yüzünün alı al, moru mor oluşu ve hareketleri çok komikti. Otuz göz üzerinde bütün sınıf pür dikkat dinliyoh yoksa cetvel gıyıda, şıpıdık şıpıdık o cetveli yimehte var.
Ismi lazım diil bir arkadaşımız vardı, genelde şiiri ezberlemeden gelirdi, ona sıra gelinceye gadar okunan şiirlerden anladığı kadarıyle kem küm birşeyler söylemeye çalışır, birazınıda "Fikriye Kılınç" öğretmenim tamamlardı. Arkadaşımızın yüz ifadesi ise görülmeye değerdi. Kirpikler kıpır kıpır kıpraşır, kaş göz oynar, gözler tavanla yer arasında gider gelir, gider, gelirdi. Sankim şiirin tamamı sınıfın tavanına böyük harflerle yazılmış, tavandan kopya çekip okuyacah garibim...
Canım arkadaşımada buradan selâm olsunn..Niysemm
Beni bi garın ağrısı alır, şiir ezberlemek "Çin işkencesi" dimistimya; hergün bir kıta ezberlemeye çalışırdım. Sokaktan fırsat bulupta kim ezberliyeceh. Bizler yaz kış dimez, sokaktan içeri girmezdih. Ben bile o yorgunlukla eve gelip, ağşam yiimaani yiyip, çıtır çıtır yanan külüstür sac sobamızın ıscağınıda yiyince ceciklerim gevşer, bi köşeye dımışır kalırdım. Bizim iki somyamız vardı, gündüz üstünde oturlanır, ağşam olunca anam çarşaf serer birinde abim, öbürkinde ben yatardım.
Canım anam kırkından soona coşup, padişahın solu çok gıymatlı oğlunu doğurup oda evin şirinlik muskası olunca ben garibanımın yatacak bi somyası vardı, oda elinden alındı yer yatağı neyime yetmezdi az öteye kötelendim. Niyseem.. Canım anam yüklüğün önüne yer yatağını sirerdi, yün yatak, yün yurgan ıscacık içine girdim mi, günün yorgunluğu ile uyur kalırdım. Benki taa o zamandan mütevazı, herşeye kanaat eder, ırazı gelirmişim.
Nirde kalmıştık; 23 Nisana yakın hepiciğimize şiir ödevi verilirdi, illaki ezberlenecek, hadi ezberledih diyelim, bide seçilmek var emme acıtasyon yapıp bağırarak, ağlayarak okuyanlar veya tiyatral okuyanlar seçilir, biz yine havamızı alır, onlar bayramda kürsüde okur, bi hava bi hava gezinip dururlardı..
Biz ise ezik ezik bahınıp dururduh...
Cumhuriyet ilkokulunda okuduğum için günler öncesinden "Trompet" çalışmaları başlardı. Bizim okulun bide folklor ekibi vardı. Bizler yerli halkız bizi kim seçecek, kalbur üstü memur, amir, müdür çocukları dururkene, nidense hep onlar seçilir, bizler nefer olarak yürüyüşte arka sıralarda yer alırdık. Hepiciğimizi "Sebilhane Bardağı" gibi aynı hizaya dizerler, günlerce bahçede o trompet takımının arkasında bahçeyi dört dönerdik...
( Sağ ortadaki resim)
23 Nisana bir kaç gün kala sınıf süslemeside yapardıh, bah o çoh gözel olurdu.
Grapon kâatlarını minicik ellerimizle katlar, uzun uzun şeritler yapardıh, öğretmenimizde biz fener dirdih katlı olurdu, açılınca top böyüklüğünde şekilli, kat kat objeleri asardı, camlara da kağıt bayraklar yapıştırınca bizim sınıfı bırah, bütün okul içerden ve dışardan gelin odası gibin süslü olurdu.
Gelgelim bizim eve; şinciki gibi yedek önlük nirde anam ben ilkokula yazılınca önlüklük kumaş almış ölçüp, biçip bana önlük dikmiş. Hani bizde bi adet vardır, böyük olsun, geniş olsun seneyede giyer misali. Benim önlüğünde mâşaallahı vardı. Bikelem kollarımı 2..3 kere çemirlerdim, boyu ise nirdeyse yirden bir karış yukarda idi. Bir hafta giyerdim, cumartesi yarım gün ders olurdu, okuldan gelince anam yur yıkar, pazartesiye hazır ederdi. Bu önlüğü 5 sene giydim ancak 5. Sınıfa gelince anca diz altına gelmişti önlüğün boyu, düşünün gariii..
Anacığım; bendeniz bayrama çıkacah diye önlüğümü birgün önceden alelacele yıkar, yanan sobamızın gıyısında gurutur, gülle gibi ağır demir ütümüz vardı, onunlada ütülerdi. Beyaz yakamız muhakkak kolalı olacah, gücük bir tasa az su, az un gibi toz kolayı guyar, cıvıkca karardı. Yakayı içine bandırıp üstüne tülbent koyup ütülerdi, yaka kalıp gibi olurdu, bazen boğazımı sürter acıtırdı. Sümerbank ayakkabımıda abim bi gözel boyar, bi cila çeker sobanın yanına guyardıki sabaha hazır olsun. İpçi Cavit'ten beyaz çorap, beyaz gurdelede alındımı değmeğin keyfime...
Eskiden Nevşeer'de 23 nisanlarda ya kar yağar, yada çok soğuk olurdu, Bayram sevinci günler önceden ruhumuza işlerdi. "23 Nisan Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramı" golaymı, içim kıpır kıpır olurdu. Bayram zabaa irkenden bi heyecanla galgardım. Anam okula hiç aç göndermezdi, himen gaavaltımı ettirirdi. Şinciki gibi 15 çeşit nevale nirdee, yımırtalı uscuk, çölmek pindiri varsa siyah zeytin yuukayla bal börek gibin giderdi.
Babam çayını sırf dem içerdi, anam bize çayı aşlardı, çay çaylıktan çıkar, sapsarı, dupduru, soğukcana "Çapanoğlunun abdest suyuna" dönerdi. Şincilerde "Paşa Çayı" diyorlar ya anca çocuk gandırmaca. Gardaşımda güccük anam onun çayına epmek doğrardı, içinede pindir öfelerdi, yal gibi bu şeyi ona yuttururdu, ben yiyemezdim, tiisinirdim...
Gaavaltı sonrası ütülü önlüğümü giyer, gazık gibi sert kolalı yakamı tahardım. Anam saçımı iki örük örerdi, ucunada nal gibi beyaz gürdele, cici çoraplarım, boyalı ayakkabılarımla benden fiyakalısı olmazdı.(ilk resim ok işaretli bendeniz)
"Dışarı kar, içeri dar" hesabı evden çıkacağım emme şinciki gibi çeşit çeşit kaban, mont nirdee..
Anamın ördüğü hırkayı üstüme giyer, bi sevinçle okuluma giderdim. Sabahın ayazında hepimiz okul merdivenlerinin önünde toplaşırdık.
"Çötlen altında kalmış güz bilikleri" gibin hem titreşir, hemide ısınalım diye birbirimize sokulur, dururduh.
Okulumuzun gocaman ev şeklinde bir maketi vardı, meğersem eski T.B.M.M binasının tıpkısının aynısı maketiymiş. Nidense her bayram arzı endam ederdi.
En önde Ayına, Yıldızına ve Al rengine gurban olduğum anlı şanlı Türk Bayrağımız, ardında okul flaması, Trompet takımımız, arkasında 4 erkek çocuğunun taşıdığı T.B.M.M maketimiz, arkasında "ZİYA KÖKSAL" öğretmenimiz peşinde biz güz bilikleri rahat, hazırol komutlarıyla yürüyüş moduna geçer, son bir kez okulun etrafını 1 kere daha döner, arka kapıdan, eski Vali Konağının önünden aşşa Dirikoç'ların evin önü ile eski Hökümet binasının arka arasından geçer, P.'nin önüne çıkardık. (Alt orta resim.)
Başımızda öğretmenlerimiz "Bir dirhem bi çekirdek" en gözel bayramlık takımlarıyla bize eşlik ederlerdi. Bizler uslu durmaz gıvır gıvır gıvraşırken kaş göz işaretleriyle bizleri hizaya sokmaya çalışırlardı.
Bayramlık didimde Rahmetli "Ziya Köksal" öğretmenimin resmini oğlu Zafer Beyden rica ettiğimde bir anekdot anlattı, çok duygulandım, sizlerede aktarmak istedim.
Ziya öğretmenim düğününde giydiği damatlık takım elbisesini tam 25 yıl milli bayramlarda giyip gururla, onurla törenlere katılmış. Artık yokluk mu, tutumlulukmu, eskinin deyimiyle olanla idare etmek mi adını siz koyun.
Rabbim "Ziya Köksal" öğretmenimede gani gani rahmet eylesin. (Sağ üst ve alt resim)
P. binasının önünde beklerken önlüğün üstüne hırkada giyemen, geçiş sırası gelene kadar "İmirin iti" gibi titreşir, dururduk.
Genelde Valinin kürsüsü yeni sinemanın karşısına kurulurdu, protokolde devlet böyüklerimiz olurdu. Biz uzaktan uzağa Valinin konuşmasını, günün anlam ve önemini anlatan yazı ve şiirleri duyar, hazırolda sıramızı beklerdih. Resmi geçit töreni belediyenin bando, mızıka takımıyla başlardı, ardından Nevşeer'imin zabah ayazıyla, soğuktan payımızı alan biz güçümenler;
"Mini mini birler,
"Sevimli ikiler,
"Zeki üçler,
"Yaramaz dörtler,
"Akıllı beşler..
"ZİYA KÖKSAL" öğretmenimizin önderliğinde yürüyüşe geçerdik. Benim heyecandan hep bacaklarım titrerdi, o coşku, o heyecan, o resmi geçit anlatılamaz, yaşanır. Bizler yaşadık; o milli duygular, o bayram coşkusu, o bayrak sevgisi bizleri bugün bile halâ duygulandırabiliyor.
Bugün bile nirde "İstiklâl Marşımızı" duysam hazıroldayım.
Nirde gönderde "Türk Bayrağımızı" görsem; o bayrakla birlikte benimde yüreğim dalgalanır.
Ne zaman 23 nisan gelse Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramımı ve çocukluğumu hatırlar, yine içim dolup dolup taşar, geçmişimi yaşar, duygularımla çağlayan olup taşarım.
"NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE"
Sağlıklı, Sıhhatli nice 23 Nisan'lı Günler Dileklerimle...
Yasemin Tutuş
24.04.2022 - NEV-NAR
23 NİSAN TÖRENLERİ NAR
Kemal Çelik - NAR KASABASI FOTOĞRAFLARI
GEÇMİŞTE YAŞANMIŞ SIRA DIŞI BİR MİLLİ BAYRAM KUTLAMASI
Milli bayramlarımızın kutlanışı hakkında bir şeyler yazmak elbette ki mümkündür. Ancak sayın Yasemin Tutuş hanım o kadar güzel anlatmış ki, üzerine bir şeyler söylemek gereksiz olur. Bununla beraber ben gençlik yıllarımda bizzat şahit olduğum hatta Lise Talebesi olarak içinde yer aldığım sıra dışı bir Milli bayram, Cumhuriyet bayramı kutlamasından bahsetmek istiyorum.
Nevşehir 1954 yılı Temmuz ayında İl olmuştu. Takriben 2 ay kadar sonrasında da Nevşehir Lisesi açılmış, Gecikmeli olarak tedrisata başlamıştı. İl oluşundan 3 ay kadar sonra, 29 Ekim de ilk Cumhuriyet bayramı kutlanacaktı. Bu bayram Nevşehir için ilk ve çok anlamlı olduğu, bu nedenle özel bir kutlama yapılacağı söylenmekteydi. Kutlamalar için özel bir komite kurulmuş çalışmalara hızla başlamıştı. Bu bayrama Toplumun tüm kesimleri, okullar, kurum ve kuruluşlar, Tüm esnaflar, İşçiler ve tüm Nevşehir Halkının katılacağı söyleniyordu. Resmi geçit için okullar başta olmak üzere hazırlanıyor, provalar yapılıyordu. Provalarda okulların sonunun Hasan baba türbesine, esnaf araçlarını araçlarının ise Geç çayına kadar uzadığı söylenmekteydi. Her zaman olduğu gibi Kutlama alanı, Eski Vilayet önündeki cadde idi. Bayram sabahı geçit alanı dışında kalan tüm alanlar, ev, işyeri çatıları görülmemiş, mahşeri bir kalabalık izleyici ile dolmuştu. İlk Valimiz, resmi zevatla birlikte bayramı kabul için yerlerini almıştı. Okulların önünde Nevşehir lisesi tek sınıfla, Nevşehir orta okulu ve ilk okullar resmi geçit başlamıştı. Okulların geçişi fevkalade idi. Geçit' i tamamlayan okullar 500 metre ilerde serbest bırakıldı. dolayısı ile bizlerde sonrakileri izleme imkanı bulabilmiştik. Sonra Nevşehir esnafının geçit' i başladı. Tüm meslek gurupları temsil edilmekteydi. O manzarayı görmek Yaşamak harikaydı. Her İş kolu, etraf kapakları açılmış Büyük araçlar üzerinde temsili olarak mesleklerini ifa ediyordu. O zaman en önemli iş kolu olan Leblebiciler yuvarlak fırınlarında leblebi kavuruyor Paket paket halka atıyorlardı. Şekerciler şeker yapıyor, terzi prova yapıyor, Demirciler kızgın ocaktan aldıkları demiri dövüyordu. Kasaplar, Manifaturacılar, Nakliyeciler, Ayakkabıcılar, Avcılar keklik ve tavşanları ile, Oto tamircileri( boyacı, kaportacı), Nalbantlar vs geçiyordu. Bu manzara görülmeye değerdi. halk coşmuş tu. Kutlamalar böylece günlerce devam etti. Birlik Beraberlik kutlanan nice bayramlar.