Kasabamızda eskilerden beri tarımsal faaliyet olarak sulu tarım ve bağcılık hakimdir. Bunların dışında ekilebilir boş tarlalar olmadığı için tahıl ürünleri ile ilgili tarım genelde olmaz. Ancak eskiden bizlerin gençlik dönemin de, insanlar ihtiyaçtan dolayı köşe bucak bırakmaz, nerede ufak bir tarla parçası bulsa buğday eker ve en azından buğday ihtiyacının bir kısmını olsun temin için gayret ederdi. Bu nedenle bazılarının az yada çok harman faaliyeti olurdu. Ekinle uğraşmak zor ve zahmetli bir iş idi. Yazın en sıcak günlerinde, kan ter içerisinde kalınır, yolarken avuç içleri kanar yara olurdu. Büyüklerimiz yolarken “Kalıç” yani küçük orak kullanırlardı. Yolunan saplar deste deste toplanır, At arabası vs ile harman yerine taşınır, yığın yapılırdı.
Kasabamızda harman yerleri çoğunlukla bu gün top sahası olan yer ve vadiye bakan kayalar üzerindeydi. Kaya harmanlar sahipli olup ailelerin ismi ile anılırdı. Hasat zamanın da bu harman yerinde onlarca düvenin dönmekte olduğu görülürdü. Top sahası olan yer bu gün bile “harman” diye anılmaktadır.
Getirilip Harman yerine yığılan yığınlar sürülüp kaldırılır, yerine kalanlar taşınır, işlem böyle devam ederdi. Yığınlar yan tarafa azar azar dağıtılır düvenle sürülür(un ufak edilir). İşlemi biten yan tarafa ayrılıp, yığından ekin sapları tekrar yayılırdı. Düven; büyük kızak gibi, altına keskin granit (Çakmak taşı) döşenen, At eşek vs ile çekilerek yığın etrafında dönen bir şeydi. Bazen iki düveni yan yana sabitleyip çift atla sürenlerde olurdu. Sürülerek iyice ufalanan(kesmik halini alan) saman yan tarafa yığılır, esen rüzgara doğru yabalar ile(yaba tırnaklı ağaç kürek) atılarak savrulan saman uçarak ileriye, samandan ayrılan buğday ise yere düşerdi. Toz içerisinde kalanlara savurma işi oldukça zahmetli olurdu.
Zaman içerisinde, Harmana yığılan ekin saplarını Düven ile sürme işi, yerini Patoz denilen ayırma makinalarına bıraktı. 1800 lü yılların sonunda Avrupa da icat edilen patoz, bir traktör den kasnakla hareket alıp dönen ve içerisine atılan buğday saplarını ezip saman ve buğday olarak ayıran bir düzenek idi. O dönemlerde kasabamızda ve Nevşehir civarında kullanılmaya başlanan patoz ların ismi “ MUKO” idi. Nar Orta Mahallede “Hacel ağalar” lakabı ile anılan çok saygın bir aile vardı. Üç kardeş aile ataerkil aile olarak ilk zamanlarda bir arada yaşarlar dı. Bu ailenin bir özelliği de kadınları dahil hepsi diş çekmeyi bilirdi. Dişi ağrıyan kapıyı çaldığında kim çıkarsa, kapı eşiğine oturtur, Kapı arkasında asılı diş kelpetenini alır ve çekiverirdi. Mustafa Kolukısa bu ailenin delikanlı bir ferdiydi. Okumuş, kendisini yetiştirmiş, teknik konulara vakıf ve her şeyden önce köyünü ve insanlarını seven, dürüst ciddi bir esnaf idi. İşte İsminin Baş harflerini vererek, MUKO patenti ile patosu imal eden hemşerimiz “Mustafa Kolıkısa” idi. Kendisini minnetle anıyor, Cenabı Allahtan rahmet diliyorum.
GEÇMİŞTE KALAN HARMANLAR
Kasabamızda eskilerden beri tarımsal faaliyet olarak sulu tarım ve bağcılık hakimdir. Bunların dışında ekilebilir boş tarlalar olmadığı için tahıl ürünleri ile ilgili tarım genelde olmaz. Ancak eskiden bizlerin gençlik dönemin de, insanlar ihtiyaçtan dolayı köşe bucak bırakmaz, nerede ufak bir tarla parçası bulsa buğday eker ve en azından buğday ihtiyacının bir kısmını olsun temin için gayret ederdi. Bu nedenle bazılarının az yada çok harman faaliyeti olurdu. Ekinle uğraşmak zor ve zahmetli bir iş idi. Yazın en sıcak günlerinde, kan ter içerisinde kalınır, yolarken avuç içleri kanar yara olurdu. Büyüklerimiz yolarken “Kalıç” yani küçük orak kullanırlardı. Yolunan saplar deste deste toplanır, At arabası vs ile harman yerine taşınır, yığın yapılırdı.
Kasabamızda harman yerleri çoğunlukla bu gün top sahası olan yer ve vadiye bakan kayalar üzerindeydi. Kaya harmanlar sahipli olup ailelerin ismi ile anılırdı. Hasat zamanın da bu harman yerinde onlarca düvenin dönmekte olduğu görülürdü. Top sahası olan yer bu gün bile “harman” diye anılmaktadır.
Getirilip Harman yerine yığılan yığınlar sürülüp kaldırılır, yerine kalanlar taşınır, işlem böyle devam ederdi. Yığınlar yan tarafa azar azar dağıtılır düvenle sürülür(un ufak edilir). İşlemi biten yan tarafa ayrılıp, yığından ekin sapları tekrar yayılırdı. Düven; büyük kızak gibi, altına keskin granit (Çakmak taşı) döşenen, At eşek vs ile çekilerek yığın etrafında dönen bir şeydi. Bazen iki düveni yan yana sabitleyip çift atla sürenlerde olurdu. Sürülerek iyice ufalanan(kesmik halini alan) saman yan tarafa yığılır, esen rüzgara doğru yabalar ile(yaba tırnaklı ağaç kürek) atılarak savrulan saman uçarak ileriye, samandan ayrılan buğday ise yere düşerdi. Toz içerisinde kalanlara savurma işi oldukça zahmetli olurdu.
Zaman içerisinde, Harmana yığılan ekin saplarını Düven ile sürme işi, yerini Patoz denilen ayırma makinalarına bıraktı. 1800 lü yılların sonunda Avrupa da icat edilen patoz, bir traktör den kasnakla hareket alıp dönen ve içerisine atılan buğday saplarını ezip saman ve buğday olarak ayıran bir düzenek idi. O dönemlerde kasabamızda ve Nevşehir civarında kullanılmaya başlanan patoz ların ismi “ MUKO” idi. Nar Orta Mahallede “Hacel ağalar” lakabı ile anılan çok saygın bir aile vardı. Üç kardeş aile ataerkil aile olarak ilk zamanlarda bir arada yaşarlar dı. Bu ailenin bir özelliği de kadınları dahil hepsi diş çekmeyi bilirdi. Dişi ağrıyan kapıyı çaldığında kim çıkarsa, kapı eşiğine oturtur, Kapı arkasında asılı diş kelpetenini alır ve çekiverirdi. Mustafa Kolukısa bu ailenin delikanlı bir ferdiydi. Okumuş, kendisini yetiştirmiş, teknik konulara vakıf ve her şeyden önce köyünü ve insanlarını seven, dürüst ciddi bir esnaf idi. İşte İsminin Baş harflerini vererek, MUKO patenti ile patosu imal eden hemşerimiz “Mustafa Kolıkısa” idi. Kendisini minnetle anıyor, Cenabı Allahtan rahmet diliyorum.