Selâm; bugün yine şöyle bi geçmişe doğru uzanıp Çölmek pindirimizi anadıp yazivireyim didim. Çünkü herkeş gibi bizde kendi pindirimizi kendimiz alır, kendimiz basardıh, biraz zahmet çeksehte bi gış rahat ider, afiyetle yirdih diyeyim söze gireyim.
Niyet hayr, akıbetide hayr olsun. İnşaallah.
Güccüklüğümde biz gışlık yapmaya bahardan başlardıh, bunun gaygısı gıştan çekilir, Pindiri alıp bi bassaydık, kelere atsaydıh diye Nisan, Mayıs ayları iple çekilirdi. Niyemi çünkü; Urfa'dan peynirciler gelirdi. İnek, Koyun, Keçi peyniri getirip satarlardı. Halk onların gelişini behlerdi.
Ne zamanmı; sadece ilkbaharda,
Nireyemi tabiki peynir pazarımıza.
Niredemi himencecik tarif edeyim..
Karasoku mahlemizdeki evimizden çıkıp, Tavukçu camiisini dönünce; çeşmenin karşısında bir daracık vardı. Sol köşede Kuddûsi emminin evi, sağ köşede ise "Bulamacın Hüsnamın" yani Etçekenlerin evi vardı. O sokağın adı "Vali sokağı" idi. O sokaktan devam edince sol köşede kocaman "Vali Konağı" vardı. Cumhuriyet ilkokuluna gidip gelirken içim giderdi, gözüme çok güzel görünürdü.
Adı üstünde "Vali Konağı" himen karşısında "Askeriye" dirdik, şimdinin ordueviydi. Süslü, püslü subay eşleri ile cicili bicili bebeleri gelirdi.
Vali konağına bakan tarafında yani arka bahçe kısmında Çocuk bahçesi vardı. İçinde; Salıncak, Tahtavarelli, Kayak filan vardı. Etrafı demir parmaklıkla çevriliydi, demirlerin arkasindan "Çötlen altında kalmış güz bilikleri" gibin garip garip bahar, iç çekerdih. Bazen nöbet tutan asker abi vicdanlıysa, bizim köşeden girmemize ses etmez, dünyalar bizim olur, kaçak göçek oynardıh.
Aksi nöbetçiye denk gelirsek, oynamayı bırah elindeki tüfeğini demire bi vururdu, aklımız fıyardı... Niysem.
Hemen altında park vardı, içinde "PARK GAZİNOSU" vardı. Bazen nişan ve düğünler orada yapılırdı. Gençlerinde mekanıydı, benim abimde dahil; o zamanki gençlik Boksör "Muhammed Ali'nin" boks maçlarını seyretmeye geceden gider, orda siyah beyaz televizyondan izlerlerdi..
Biz yine yolumuza devam idelim, solumuzda gocaman "Hökümet Konağını" seyrede seyrede o parkın içinden geçerdik; karşımızda "Yeni Sinema" vardı, devasa renkli film afişleriyle ben buradayım derdi. Sol alta dönüp karşıya yürüyünce "Yüncü Cavit" ile üstte yemeni, iğne, iplik aldığımız "İnceler'in" dükkânı vardı. Himen gıyından aradan girilince geniş bir alan çıkardı karşımıza; işte burası peynir pazarı yada halk diliyle pindir bazarımızdı. Şimdilerde ne halde bilmemde ben çohh eski bir resmini ekledim...
Bahar gelip Peynir zamanı gelince; Anamdan çok Rahmet Canına Dursun halam kaygısına düşerdi, kimin için bizim için. Biz kimmi; dünya bir yana, biz bir yana Ciğer'inin köşesi yiğenleriydik. Babama söylenir dururdu; Gardaşım şu pindirini alıverde bizde basakda, kelere bi atah, gaygısından bi kurtulah dirdi.
Rahmetli Halamın dilinde tüy biterdide, ne zaman babamın göynü olur, bide "Eşref" saatine denk gelirse; Bacı, gardas gider, pindiri alıp gelirlerdi. Pindir alındı iş bitti sandınız dimi cıkss
Yaseminciğim; bu peynirler alınınca önce leğenlerde iki gün ıslatılır, suyu değiştirilir, ayranlı suyu gittikten sonra keselere konur suyu süzülürdü burayı atlamışsın didi. Kimmi didi "Ayşe Perihan Ünlü" okurum didi. Ayşecim o kısmını unutmuşum, hay ağzına sağlık arkadaşım, bu gadarcık kusur kadı kızında da olur didim himencicik ekledim...
Nirde galmıştık; bizim evde anamın gümüş gibi yıkayıp, tenekede sodalı suyla kaynatıp kar gibin bembeyaz ettiği şeker çuvallarına konur, üstünede kocaman taş konurdu. Taş bulamazsak halam koca kazanı tandıra oturtur gibi pindir çuvalının üstüne oturtur, içine su doldururdu. Su dolu kazanın ağırlığının altında pindirin pestili çıkar, suyunu salar, kıvama gelirdi. Bazı evlerde taş, kazan bulunamazsa eskinin gülle gibi ağır demirdöküm sobalarına iş düşer, presleme işi pindirin üstüne yan yatırılan soba ile halledilirdi...
Ne dimişler demokraside çareler tükenmez. Biz Nevşeer'lilerde çare tükenmez pratiklik ve çözüm anında devreye girerdi... Neysemm
Bekmez ilaanından küçük, orta boyda içi kalaylı, bahır ilaanımız vardı. Önce ilaanın içine pindir iyice öfelenir bir yandanda çekilmiş kaya tuzu serpilir, karıştırılırdı..
Beri yandan Çölmekçi Hüseyna derlerdi, halamında kaynatasıydı. Rahmetli babam Hüseyin emmiden, 15...20 kadar çölmeği satın alır gelir, anam onları gümüş gibi yıkar, ters çevirir, süzülsün diye gıyıya dizerdi. Bu arada halam çömleğin ağzını sıvamak için, kızıl toprak derdi, kil gibi yumuşacık olurdu, pindir toprağını getirmiş olur, çamurunu karar hazır ederdi...
"Bahçelerde Börülce,
Pindir başına geçer;
Gelin, Görümce" misali...
Halam çölmeği eline alır, ilaanın kenarına çömleğin ağzını dayar; Ya Allah, Ya Bismillah der işe koyulurdu. Pindiri içine iyice bastıra bastıra doldurur. Rahmetli babam da erkek gücüyle son vuruşlarını yapardı, oda iyice peyniri çölmeğe berkitir. Babam iki arada bi derede derin bilgilerini konuşturur, "Çölmek durdukca pindirin suyunu çekecek, pindir kıvama gelecek" diirdi.
Anamsa garibim ikisinin arkasını toplardı. Çölmek getir, çölmek götür, doldurulanı kenara gıyala, koşturur, dururdu. Anam çok titiz bir hatundu Ti ti ti Beyaz patiskadan bezler keser, hazırlardı. Pindirlere kapak yapardı, çölmeğin içine örterdi, Son rütuş halamdan gelirdi. Önceden kardığı çamurla dua okuya okuya bereketi içinde olsun diyerek çömleğin ağzını bir gözel sıvardı.
Pindiri bastık iş bitti sanıyorsunuz deelmi cıkss..bitmedi.. "Eşeğin büyüğü Ahırda" dirlerya; işin zor kısmı gerideydi. O çölmekler tek tek kucaklanıp, dikkatlice 30 merdiven inilerek Hayada kilerin yanına dizilirdi. Hayat'da demir kapaklı bir kilerimiz vardı. Biz keler derdik, yer kuyunun dibi, 1mt ye 1mt kare yerle sıfır girişi vardı. 10 basamak aşağısı oda gibiydi içinde; üç tanede duvarda içi raflı "Seki'miz" vardı. Şimdi adı 'NİŞ' oldu. Kilerimize kıştan damdaki karları atardık, yaza kadar toprak çekerdi, yazın buz gibin olurdu.
Karpuz, Üzüm, Yoğurt, Sütlaçları bilem anam orda saklardı. Kilerin sol köşesinde 5 basamakla inilen 2 mt uzunluğunda 1 mt genişliğinde çukur bir alan daha vardı. Orada "HIŞIL" toprağı vardı, arada rahmetli babam o hışıl toprağını yenilerdi. Hayat'daki dizili çömlekler elden ele geçirilerek, kilerin hışıl toprağına indirilir, baş üstü çevrilir, inci gibi dizilirdi. Halam üstlerinede 1 el destisi su dökerdi. Halam o suyu niye dökerdi, çocuk aklım hiç ermezdi, hiçte sormamışım...
Bizim pindirler buz gibi kelerin dibinde inzivaya çekilir, yaz uykusuna yatarlardı. Taki Rkim, Kasım aylarında açılıp, yenilsin diye. Gış gelince çölmek pindirimizle bayram ederdih. Sabahları göğüş'ün fırınında sıcak sıcak pindirli pide yaptırmak benim görevimdi.
Abim büyyük, öbürü de güccük; İkiside irkek oldukları için çohh gıymatlıydılar.
Bakkal, Fırın işleri benim boynumun borcuydu...
Ne kadar canım yanmışki; Rabbim bağışlasın; bir kızım, bir oğlum var, bende market, fırın gibi dışarı ayak işlerini kızıma diilde, Oğluma kitledim... Herneyse....
Bazen Hevenk Üzümü yanında, Yuuka epmek arasına dürüm yapar, ıstıra ıstıra yirdik. Bazende Çay, Bensimit, Pindir üçlüsü; soğuk kış günlerinde baklava, börek gibin giderdi. Bahara doğru Rahmet canına; Dursun halam Öz'lerden ot toplar getirir, otlu dürüm yapar, onuda bayıla bayıla yirdik. Böylelikle gışıda, yaz iderdik...
Pindirdi, çölmekti, çötlendi, kelerdi, hışıldı dirkene bu günde yazımın sonuna geldik. Anaadıp, yazabildiysem ne mutlu bana...
"ÇÖMLEK PEYNİRİM;" yada
"ÇÖLMEK PİNDİRİM."
Selâm; bugün yine şöyle bi geçmişe doğru uzanıp Çölmek pindirimizi anadıp yazivireyim didim. Çünkü herkeş gibi bizde kendi pindirimizi kendimiz alır, kendimiz basardıh, biraz zahmet çeksehte bi gış rahat ider, afiyetle yirdih diyeyim söze gireyim.
Niyet hayr, akıbetide hayr olsun. İnşaallah.
Güccüklüğümde biz gışlık yapmaya bahardan başlardıh, bunun gaygısı gıştan çekilir, Pindiri alıp bi bassaydık, kelere atsaydıh diye Nisan, Mayıs ayları iple çekilirdi. Niyemi çünkü; Urfa'dan peynirciler gelirdi. İnek, Koyun, Keçi peyniri getirip satarlardı. Halk onların gelişini behlerdi.
Ne zamanmı; sadece ilkbaharda,
Nireyemi tabiki peynir pazarımıza.
Niredemi himencecik tarif edeyim..
Karasoku mahlemizdeki evimizden çıkıp, Tavukçu camiisini dönünce; çeşmenin karşısında bir daracık vardı. Sol köşede Kuddûsi emminin evi, sağ köşede ise "Bulamacın Hüsnamın" yani Etçekenlerin evi vardı. O sokağın adı "Vali sokağı" idi. O sokaktan devam edince sol köşede kocaman "Vali Konağı" vardı. Cumhuriyet ilkokuluna gidip gelirken içim giderdi, gözüme çok güzel görünürdü.
Adı üstünde "Vali Konağı" himen karşısında "Askeriye" dirdik, şimdinin ordueviydi. Süslü, püslü subay eşleri ile cicili bicili bebeleri gelirdi.
Vali konağına bakan tarafında yani arka bahçe kısmında Çocuk bahçesi vardı. İçinde; Salıncak, Tahtavarelli, Kayak filan vardı. Etrafı demir parmaklıkla çevriliydi, demirlerin arkasindan "Çötlen altında kalmış güz bilikleri" gibin garip garip bahar, iç çekerdih. Bazen nöbet tutan asker abi vicdanlıysa, bizim köşeden girmemize ses etmez, dünyalar bizim olur, kaçak göçek oynardıh.
Aksi nöbetçiye denk gelirsek, oynamayı bırah elindeki tüfeğini demire bi vururdu, aklımız fıyardı... Niysem.
Hemen altında park vardı, içinde "PARK GAZİNOSU" vardı. Bazen nişan ve düğünler orada yapılırdı. Gençlerinde mekanıydı, benim abimde dahil; o zamanki gençlik Boksör "Muhammed Ali'nin" boks maçlarını seyretmeye geceden gider, orda siyah beyaz televizyondan izlerlerdi..
Biz yine yolumuza devam idelim, solumuzda gocaman "Hökümet Konağını" seyrede seyrede o parkın içinden geçerdik; karşımızda "Yeni Sinema" vardı, devasa renkli film afişleriyle ben buradayım derdi. Sol alta dönüp karşıya yürüyünce "Yüncü Cavit" ile üstte yemeni, iğne, iplik aldığımız "İnceler'in" dükkânı vardı. Himen gıyından aradan girilince geniş bir alan çıkardı karşımıza; işte burası peynir pazarı yada halk diliyle pindir bazarımızdı. Şimdilerde ne halde bilmemde ben çohh eski bir resmini ekledim...
Bahar gelip Peynir zamanı gelince; Anamdan çok Rahmet Canına Dursun halam kaygısına düşerdi, kimin için bizim için. Biz kimmi; dünya bir yana, biz bir yana Ciğer'inin köşesi yiğenleriydik. Babama söylenir dururdu; Gardaşım şu pindirini alıverde bizde basakda, kelere bi atah, gaygısından bi kurtulah dirdi.
Rahmetli Halamın dilinde tüy biterdide, ne zaman babamın göynü olur, bide "Eşref" saatine denk gelirse; Bacı, gardas gider, pindiri alıp gelirlerdi. Pindir alındı iş bitti sandınız dimi cıkss
Yaseminciğim; bu peynirler alınınca önce leğenlerde iki gün ıslatılır, suyu değiştirilir, ayranlı suyu gittikten sonra keselere konur suyu süzülürdü burayı atlamışsın didi. Kimmi didi "Ayşe Perihan Ünlü" okurum didi. Ayşecim o kısmını unutmuşum, hay ağzına sağlık arkadaşım, bu gadarcık kusur kadı kızında da olur didim himencicik ekledim...
Nirde galmıştık; bizim evde anamın gümüş gibi yıkayıp, tenekede sodalı suyla kaynatıp kar gibin bembeyaz ettiği şeker çuvallarına konur, üstünede kocaman taş konurdu. Taş bulamazsak halam koca kazanı tandıra oturtur gibi pindir çuvalının üstüne oturtur, içine su doldururdu. Su dolu kazanın ağırlığının altında pindirin pestili çıkar, suyunu salar, kıvama gelirdi. Bazı evlerde taş, kazan bulunamazsa eskinin gülle gibi ağır demirdöküm sobalarına iş düşer, presleme işi pindirin üstüne yan yatırılan soba ile halledilirdi...
Ne dimişler demokraside çareler tükenmez. Biz Nevşeer'lilerde çare tükenmez pratiklik ve çözüm anında devreye girerdi... Neysemm
Bekmez ilaanından küçük, orta boyda içi kalaylı, bahır ilaanımız vardı. Önce ilaanın içine pindir iyice öfelenir bir yandanda çekilmiş kaya tuzu serpilir, karıştırılırdı..
Beri yandan Çölmekçi Hüseyna derlerdi, halamında kaynatasıydı. Rahmetli babam Hüseyin emmiden, 15...20 kadar çölmeği satın alır gelir, anam onları gümüş gibi yıkar, ters çevirir, süzülsün diye gıyıya dizerdi. Bu arada halam çömleğin ağzını sıvamak için, kızıl toprak derdi, kil gibi yumuşacık olurdu, pindir toprağını getirmiş olur, çamurunu karar hazır ederdi...
"Bahçelerde Börülce,
Pindir başına geçer;
Gelin, Görümce" misali...
Halam çölmeği eline alır, ilaanın kenarına çömleğin ağzını dayar; Ya Allah, Ya Bismillah der işe koyulurdu. Pindiri içine iyice bastıra bastıra doldurur. Rahmetli babam da erkek gücüyle son vuruşlarını yapardı, oda iyice peyniri çölmeğe berkitir. Babam iki arada bi derede derin bilgilerini konuşturur, "Çölmek durdukca pindirin suyunu çekecek, pindir kıvama gelecek" diirdi.
Anamsa garibim ikisinin arkasını toplardı. Çölmek getir, çölmek götür, doldurulanı kenara gıyala, koşturur, dururdu. Anam çok titiz bir hatundu Ti ti ti Beyaz patiskadan bezler keser, hazırlardı. Pindirlere kapak yapardı, çölmeğin içine örterdi, Son rütuş halamdan gelirdi. Önceden kardığı çamurla dua okuya okuya bereketi içinde olsun diyerek çömleğin ağzını bir gözel sıvardı.
Pindiri bastık iş bitti sanıyorsunuz deelmi cıkss..bitmedi.. "Eşeğin büyüğü Ahırda" dirlerya; işin zor kısmı gerideydi. O çölmekler tek tek kucaklanıp, dikkatlice 30 merdiven inilerek Hayada kilerin yanına dizilirdi. Hayat'da demir kapaklı bir kilerimiz vardı. Biz keler derdik, yer kuyunun dibi, 1mt ye 1mt kare yerle sıfır girişi vardı. 10 basamak aşağısı oda gibiydi içinde; üç tanede duvarda içi raflı "Seki'miz" vardı. Şimdi adı 'NİŞ' oldu. Kilerimize kıştan damdaki karları atardık, yaza kadar toprak çekerdi, yazın buz gibin olurdu.
Karpuz, Üzüm, Yoğurt, Sütlaçları bilem anam orda saklardı. Kilerin sol köşesinde 5 basamakla inilen 2 mt uzunluğunda 1 mt genişliğinde çukur bir alan daha vardı. Orada "HIŞIL" toprağı vardı, arada rahmetli babam o hışıl toprağını yenilerdi. Hayat'daki dizili çömlekler elden ele geçirilerek, kilerin hışıl toprağına indirilir, baş üstü çevrilir, inci gibi dizilirdi. Halam üstlerinede 1 el destisi su dökerdi. Halam o suyu niye dökerdi, çocuk aklım hiç ermezdi, hiçte sormamışım...
Bizim pindirler buz gibi kelerin dibinde inzivaya çekilir, yaz uykusuna yatarlardı. Taki Rkim, Kasım aylarında açılıp, yenilsin diye. Gış gelince çölmek pindirimizle bayram ederdih. Sabahları göğüş'ün fırınında sıcak sıcak pindirli pide yaptırmak benim görevimdi.
Abim büyyük, öbürü de güccük; İkiside irkek oldukları için çohh gıymatlıydılar.
Bakkal, Fırın işleri benim boynumun borcuydu...
Ne kadar canım yanmışki; Rabbim bağışlasın; bir kızım, bir oğlum var, bende market, fırın gibi dışarı ayak işlerini kızıma diilde, Oğluma kitledim... Herneyse....
Bazen Hevenk Üzümü yanında, Yuuka epmek arasına dürüm yapar, ıstıra ıstıra yirdik. Bazende Çay, Bensimit, Pindir üçlüsü; soğuk kış günlerinde baklava, börek gibin giderdi. Bahara doğru Rahmet canına; Dursun halam Öz'lerden ot toplar getirir, otlu dürüm yapar, onuda bayıla bayıla yirdik. Böylelikle gışıda, yaz iderdik...
Pindirdi, çölmekti, çötlendi, kelerdi, hışıldı dirkene bu günde yazımın sonuna geldik. Anaadıp, yazabildiysem ne mutlu bana...
Sağlıklı, Sıhhatli Günler Diliyorum..
Yasemin Tutuş
31.08.2022 - NEV-NAR