Kaynak : Saniye Cingi - Türkan Ulutaş
(24 Mayıs 2003 tarihinde Ankara’da Ercan Dansuk tarafından yapılan mülakattan alınmıştır.)
http://www.nar.bel.tr/viewpage.php?page_id=17
Doğumu halk arasında bu işleri bile biri yaptırırdı. Bebek doğunca vücudunu korumak için tuzlarlardı. Doğan bebek 40 gün yıkanmazdı. Bebek 40 günlük olana kadar bebeğin gözü şaşı olur diye bir bez ile bağlanırdı. Bebek bir yaşına kadar anne sütü ile beslenirdi. Bebeğe bir yıl su verilmezdi. Bebek çok ağladığı zaman tülbende tatlılar konup bebeğe emdirirlirdi. Bu bebeğin daha çok susamasına neden olur onun ciğerini yakardı. Çocuk susuz büyüdüğü için bıngıldağı içine çökük ve gözleri halka halka olurdu. Eskiden Nevşehir’de Marya isimli bir Rum kadın halk hekimi vardı. O kadın bebekler “kurbağacık” oldu derdi. Hastalanan çocuklar ona götürülürdü. Bu kadın bebeklerin dilinin altına keser ve bir ilaç sürerdi. Bebekleri korumak için ısıtılımış toprak bebeğin bütün vücuduna sarılırdı.
Yukarıda anlatılanlar Nar’a sağlık hizmetleri gelmeden 1940’lar ve öncesine aittir. 1950 öncesi doğan bebeklerin yarısı sağlıksız koşullar nedeniyle ölürdü. Geleneksel yöntemler bebeği korumak değil aksine hasta olmasına neden olurdu. Aşı olmaması ölümlerin en önemli nedeni idi.